Kurtlara Söyle Eve Döndüm Hakkındaki Düşüncelerim


''Birinin sana ihtiyacı olduğunu bilmenin insana bir tür güç bahşettiğini düşündüm.Bunun kemiklerimi güçlendirdiğini kanımı koyulaştırdığını hissediyordum.Kendimi, tanıdığım herkesten daha büyük ve daha akıllı hissediyordum.İstediğim her şeyi ama her şeyi yapabilirdim.''



En zorlandığım konulardan biridir çok sevdiğim bir kitaba yorum yazıp düşüncelerimi ifade etmek.  En çok sevdiğim kitap ifadesi benim için çok ama çok değerlidir ve sevdiğim kitapları
anlatırken  hep kendimden bir şeyler eksiltip sözcüklere eksilttiğim onca hissi aktarıyormuşum gibi hissederim.  

Kutlara Söyle Eve Döndüm Ocak ayında yaptığım Okuoku siparişimde gelmişti.
Ancak Nisan ayında okuyabildim. O kadar bekleme nedenimi bilmiyorum ama elimde bulunmasına rağmen okumadığım zamanları  kayıp olarak görüyorum. 
Hatta bazen hafızamı silip en baştan okumak istiyorum. 
Tam olarak nedenini anlayamadığım şey  ise kitabı güzel kılan şeylerin çok fazla olması ama benim tek tek sayamamam. 
Tek rahatsız olduğum konu kitabın geçtiği zamanı kitabın ortalarında bir yerde öğrenmiş olmamdı. O kadar sayfa okuyup günümüzde geçmediğini öğrenmek bende bir şok yarattı sadece..

Bu yazımda kitabın konusundan kurgusundan bahsetmeyeceğim çünkü kitapta asıl olan ne kurgu ne de vermek istediği ana fikir umrumda olmadı.
 Belki ana fikri biraz.. 

Bana hissettirdiği yoğun duygular okurken daldığım rüyalar ve kendi yaşamımı sorgulatan içimdeki bir şeylere katılan bazı özel cümleler konuyu unutturdu bana. Bu yüzden burada konudan bahsetmeyeceğim.

June Elbus adında 14 yaşındaki bir kızın ağzından anlatılıyor her şey..
Ablasından  dolayı genelde geri planda kalan ,en yakın arkadaşı olan dayısı Finn'e
aşık ,orta çağ  meraklısı ve ilginç fikirleri olan biri... 
Yaşı küçük sevdiğim nadir karakterleden kendisi. 
Ormana gidip kendini başka zamanlarda ve diyarlarda yaşıyormuş gibi hissetmeye çalışması ve Orta Çağ çizmeleri onu bana yaklaştırıyor.

June ile birbirimize benzeyen yönlerimiz olduğunu düşünüyorum. 

Yazarın ilk romanı olmasına rağmen karakter tahlilleri ve karakterlerin her birinin psikolojik durumunu sıkmadan anlatabilmiş. 
Araya ufak ufak alıntılar vermiş olmasıyla birlikte mizah anlayışını da epey sevdim.
yazar kitaba minik minik ayrıntıları fırlatmış o ayrıntılar da düştüğü yere anında uyum sağlamış gibiydi...
Tam açıklayamıyorum.
Okurken kitaptan mis gibi ve tanıdık kokular burnuma doldu.
Finn'in parfümünün kokusu hala burnumda..

Tüm karakterleri ayrı ayrı seviyorum ama Finn başka.
Finn bir kitap karakteri olmasaydı en yakın arkadaşım olurdu sanırım. June ile ilişkileri o kadar tatlı ve naifti ki bir yandan kıskandım sanırım.  
Resimlerini görmemiş olmama rağmen onun çok iyi bir ressam olduğuna eminim.




Tablolarındaki ayrıntıları gözlerimi kapatıp hayal ettiğimde ona tekrar tekrar hayran kalıyorum.
Finn'in eşcinsel olması ve Tobby ile birlikte yaşaması ve June'un bunu AIDS hastası olan Finn öldükten sonra öğrenmesi beni biraz kızdırsa dahi kitabı sevmemem imkansız .
Tobby.. 
Ah be Tobby sen ne iyi birisin.
 Finn'in neden Tobby'i seçmiş olduğunu anlıyoruz kitabın sonlarına doğru. 
Kitabın sonunda ne olacağını bile bile okurken göz yaşlarımı tutamadım. 


Kitap postitlerle doldu.
Arada açıp okuduğum cümleler oluyor. Başucu kitabım mı yapsam bilemedim..


Finn ''Sanat Fikirlerle İlgili'' derdi ve buna deli gibi katılıyorum. :)

Sadece alıntılardan bahsedeceğim bir yazı yazacağım. 
İyi kitaplar dilerim.. Kitaplı kalın.. Kitaplamaya tam gaz devam.


Yorumlar

Popüler Yayınlar