Haruki Murakami-Sahilde Kafka Kitap Yorumu
Dünya
her şey kendi istediğin gibi gitmediği için eğlenceli bir yerdir.
Sahilde Kafka 'yı okumak istiyordum ama daha önce hiç Japon Edebiyatı okumamış olmam beni korkutuyordu. Bu kadar muhteşem bir şey olacağını bilseydim korkusuzca tüm Murakami kitaplarını okurdum.
Bu aralar e-kitaplara takmış bulunuyorum.Bu yüzden e-kitap sitelerine girmek ve dolaşıp kitaplara bakınmak çok hoşuma gidiyor.(e kitaplar ile ilgili şeylerin olduğu yazım için tıktık.)
Yine bir gün okuyabileceğim e-kitaplara bakınırken karşıma Sahilde Kafka çıktı hakkında güzel yorumlar duyduğumu hatırlayıp telefonuma indirdim. Hiçbir beklentim ve bilgim olmadan başladım.
Konusundan çok her bir karakterini ayrı ayrı sevdiğim bir kitap oldu.
Kitabın kapağını açtığınız anda kitap sizi içine çekmeye başlıyor. Kitabı okumadım yedim bitirdim desem daha doğru olur.
Bu kitap çok kısa olmamasına rağmen hızlıca okuyup bitirmek istediğim ama çabucak biterse de üzüleceğim bir kitap oldu.Kolayca okunan ama yer yer de geriye dönüp bakılması gereken yerlerle doluydu. Kısaca bayağı ilginçti.
Ben sayfalarda beni düşündüren cümleler görmeyi severim.
Bu roman da düşünülmesi gereken metefor, imge ve sembollerle dolu. Gördüğüm kadarıyla kitabı çok seven bir kitle var bir de hiç sevmeyen kitle..
Ben hayran kalan kitleyim.
Kitabın iki ayrı koldan gittiğini söylersem yeridir.
Başlangıçta 15 yaşında evden kaçan ''Kafka'' takma isimli Kafka Tamura'nın yolculuğunu okuyoruz. Kitabın devam eden ikinci kolu ise Nakata Amca'mız.
Gerek Kafka gerek Nakata Amca muhteşem efsanelikte karakterlerdi.
Romanda iki ana karakterimizin de ortak noktaları bir yolculukta olmaları..
Kafka'nın kitap sevgisi ve sert mizacı ve küçüklüğünden dolayı babasının ona bahşettiği kehanetiyle yaşaması beni Kafka'ya daha da yakınlaştırdı.
İki karakterde peşinde oldukları sırrı çözmeye öalışıyor. Farklı şekillerde olması hiçbir şeyi değiştirmiyor.
Her bir karakterin ayrı ayrı incelenmesi gereken bu romanda kendinden bir şey bulamayan birinin olmayacağını düşünüyorum.
ruhları dolduran ve kafamda bir sürü soru yaratan bu kitabı tekrardan okuyacağıma dair kendime bir söz verdim.
Burada kitabın konusunu anlatmaktan pek hoşlanmıyorum çünkü romanın konusunu her yerden okursunuz fakat benim düşüncelerimi ve hissettiklerimi bulamazsınız.
Bu yüzden konudan bahsetmeyi es geçiyor ve alıntılara geçiyorum.
Sen dünyanın kenarında oturuyorsun
Ben artık olmayan bir kraterin içinde.
Harflerinden yoksun sözcükler
Duruyor kapının gölgesinde.
Uyuyan bir kertenkelenin üstüne parıldıyor ay,
Küçük balıklar yağan göklerden.
Pencerenin dışında askerler var
Bıçaklarla kendilerini öldüren.
Kafka sahilde bir sandalyede oturuyor
Anlaşılan, dünyayı döndüren sarkacı düşünmekte.
Kalbin ne zaman kapalı ise
Yerinden oynamayan sfenksin gölgesi
Düşlerini delen bir bıçağa dönüşmekte.
Boğulan kızın parmakları
Giriş taşını ve daha fazlasını arıyor.
Mavi elbisesinin ucunu kaldırıp
Sahildeki Kafka’ya bakıyor
Fizikotesi gibi görünen dünya,aslında bizim yüreğimizde
taşıdığımız karanlıktan başka bir şey değildir.
SESSİZLİK kulaklarla duyulabilen bir şey.
Her kütle sürekli hareket halindedir. Yeryüzü, zaman,
kavramlar, aşk, yaşam, adalet, kötülük... Her şey ama her şey, akışkan bir
geçiş anındadır. Tek bir yerde, tek bir şekilde sonsuza kadar kalabilen hiçbir
şey yoktur.
Mutluluğun tek bir türü vardır, ama mutsuzluk
binbir şekilde ve büyüklükte gelebilir. Tolstoy’un
dediği gibi: Mutluluk masal, mutsuzluk ise
öyküdür.
İnsan bir şeyleri ne kadar isterse istesin, o şeyler asla
kendiliğinden çıkıp gelmez. İnsan bir şeylerden özel olarak uzak durmaya
çalıştığında ise, o şeyler kendiliğinden insanın üzerine üzerine gelir.
Farklı insanları severim. Şu âlemde, yüzlerindeki
sıradanlığı bozmamaya çalışarak, düzenli bir hayat yaşıyor gibi görünenler daha
güvenilmez olur çünkü.
Dünya her şey kendi istediğin gibi gitmediği için
eğlenceli bir yerdir.
“İnsan kendini bir şeylerle özdeşleştirerek yaşar. Böyle
yapmak zorundadır zaten. Goethe’nin dediği gibi, dünyadaki her şey
metaforlardan ibarettir.”
Yorumlar
Yorum Gönder