2020 Yılı Bazen Bir Yayla Çorbası Karıştırıyormuşsunuz Gibi Hissettirebilir!
Her bir insanın deneyimleri ve dertleri farklıdır. Birinin derdini küçümsemek çok yanlış olsa da hepimiz bazen bu karşılaştırmayı yapıyoruz. Sosyal medyada özendiğimiz hayatlar o kadar da güzel değil demek istiyorum. Beni derinden etkileyen anlara geçiyorum.
Bahar dönemi için okula bir hafta geç gitmiştim. Dönem başlayalı üç hafta ya da belki de dört hafta olmuştu. Okulda zaman geçirmeyi hatta direk bulunduğum şehirde zaman geçirmeyi en çok sevdiğim yer olan Merkez Kütüphaneye arkadaşımla kitap almaya gitmiştik. Okulda zamanımın büyük çoğunluğunu orada geçiriyordum. Kütüphanenin çalışma alanı yuvarlak şeklinde ve merdiven tam ortasında. Elimde kitaplarla inerken başımın döndüğünü ve gözlerimin karardığını hissettim. Ayağım merdivenin son üç dört basamağında boşlukta asılı kaldı ve bileğim burkularak düştüm. Ne yapacağımı bilemez haldeydim. Ambulansla hastaneye giderken oturduğum yerde yeniden gözlerimin karardığını hissettim. Kollarımdan süzülen kanlar da işin cabasıydı. Hiçbir şey anlamaz haldeyken bir şekilde hastaneye gittik ve basit işlemlerden sonra yeniden yurda dönmek için taksiye bindik. 12 katlı bir yurdun beşinci katında koridorun neredeyse sonundaki bir odada kalıyordum ve o yürüyüş benim için ızdıraptan başka bir şey değildi. Günler geçip iyileşmeyen bileğim ve sürekli dönen başım ile yurt odasında "ben artık çok yoruldum" diye ağlarken daha 2020'nin devamında neler olacağından bihaberdim.
Korona virüs konusuna gelecek olursam da, korona virüs salgını ile dünya alt üst oldu. Ben içten içe her zaman biyolojik savaş çıkacağına inanan biri olarak durumu çok da garipsemedim. Bazen dünyanın ne şekilde sonunun geleceğini hayal ederim genellikle ilk sırada olan teorim ekolojik kaynaklı olsa da ikinci sırada biyolojik/kimyasal savaş geliyordu. Korona geçirdim mi bilmiyorum, muhtemelen geçirdim, ama Nisan ayında ailece tam da korona belirtilerine benzer bir hastalık geçirdik. Ankara'daki hastanelerin doluluğundan korkup evde atlatmaya çalıştık. Evde en kötü olan kişi bendim ve banyoya çöküp ağlamakla kusmak arasında öksürmekten bitap düştüğümü hatırlıyorum. Çaresizlik hissi hiçbir zaman kapıyı çalmıyor. Sağlığın ne kadar önemli olduğunu anladığımız bir yıl oldu. Ben kişisel sebeplerden dolayı zaten bunun farkındaydım. Psikolojik olaraksa ağır bir yükümlülüğün altındaydık. Dışarı çıkamamak, birden köklü bir yaşam değişikliği, gelecek kaygısı, yalnızlık.. Bunların hepsi sırtımıza yük olmuş şeylerdi. Bu yazıyı çok uzun tutup dallandırıp budaklandırmak istemiyorum.
Yılın ilk zamanlarını yapmam gereken mikrodenetleyiciler ödevimle geçirmiştim. Vize ve finalinde arkadaşlarımla çokça çabalayıp çok da başarılı olamamıştık. Sonrasında babamla birlikte yeniden yapmaya başladım. Yeni öğrendiğim çok şey olduğunu göz ardı edemeyeceğim. Bütünlemeler için tüm emeklerimi, göz yaşlarımı bir de ödevim için yapmış olduğum yarım yamalak da olsa olan elektronik devreyi ve güç kaynağını bir sırt çantasına koyup okuduğum şehir olan Afyon'a gittim. İyi bir sonuçla karşılaşmayacağımı biliyordum ama ödev sunumunda bir kriteri olmayan kişiler dışarı çıksın dendiği anda içimdeki tüm heves kaçtı. Kendimi daha fazla aşağılanmış hissettiğimi hatırlamıyordum. Bu benim için saatlerimin bazı insanlar için hiçbir değeri olmadığını en derinden anladığım andı. Sanki bir hiçlik boşluğu içimde oluşmuş ve yavaşça beni tüketiyordu.
O günün sonrasında Ankara'ya döndüğümde yayla çorbasını karıştırırken daldığım düşünceler üzerinde zaman harcayarak defterle kalemle notlar alarak düşündüklerimin derinliğini bine katlayabilirdi. Ödev için harcadığım saatlerdeki her bir saniye dönüp de bana hesap sormayacak mıydı? Yayla çorbası karıştırırken sadece tek yönde karıştırmayı unutma Zeynep! İster saat yönüne ister saat yönünün aksine..
Yorumlar
Yorum Gönder